16 Kasım 2007 Cuma

kardelen

...üşümesin diye ellerinin arasına aldı kız Kardelen'i. Soldu gitti, çiçek...

20 Eylül 2007 Perşembe

kel kafalı koca ağızlı kara hatun Skin



...ve onun bir odada nefretle bağırarak isyan eden; başka bir odada ayaklarını büzüp bir köşeye sinerek ağlayan iki farklı kadını aynı anda imgelendirmenize neden olan sesi...


(19.01.2007)

14 Eylül 2007 Cuma

İncelikler Yüzünden

incelikler istersin, becerirsin ya da beceremezsin.
incelikle yaşarsın, sevdirir ya da sevdiremezsin.
inceliklere kanarsın, görür ya da göremezsin.
incelikleri işlersin kumaşına, ince ince. gözlerini bozarsın, parmakların su toplar o işleme uğruna.

sonra ne olur?

incecik uçlu bir makasla paramparça edilmiş bulursun elinin emeği gözünün nurunu, odana döndüğünde.

bir süre ağlarsın, ince ince yaşlar dökülür gülünce incecik olan gözlerinden. gözünde yaşın kalmayınca incecik bir mendille silersin yüzünü, yırtarcasına.

eline en incesinden bir iğne, bir de kumaş alır, yeni işlemelerine başlarsın.



(26.04.2007)

6 Eylül 2007 Perşembe

Ne Olur Bir Sabah...

"...o an duracak zannederim bu gevezeyi!"

geveze susmaz. tek iken düşer çenesi, her saniye en yakın dostuna yeniden kavuşmanın hevesiyle. her saniye kaybeder, her saniye kavuşur benliğine insan dediğin... yeter ki değerini bilsin, çanak atmasın ona!

Mahur Beste

her kulağıma değdiğinde "mahur hep beste çalsın, müjgan hep omzumda ağlasın..." diye dilediğim. mahur'la müjgan'ı dostum bellediğim. öylesi olsun şu kara gözlünün dünyasında!

4 Eylül 2007 Salı

yürekten

yüreğin içindekileri atıp kurtulmak için söylenen çoğu zaman.

yanlış!

yürekten atmosfere geçirilen yüreği boşaltmıyor, doldurdukça dolduruyor. ne fizik ne mantık kurallarıyla açıklanabiliyor bu. bardaktaki suyu döktükçe su seviyesinin yükselmesi gibi...

bilimadamları hala bunun nedenini araştırmaktaymış.

31 Ağustos 2007 Cuma

adam

ne palyaço, ne cambaz olabildi o sirkte...

yalnız ağları düzelten, getir-götür ayak işlerini yapan bir sakallıydı. evet, kirli sakalları vardı.

zaman zaman cambazların iplerini sallardı, görünmeden. neden yapardı? kıskançlık mıydı? kıskançlıktı.

hiç cambaz olamadı.

.....

palyaçolara dokunmazdı. çünkü palyaçolar boyalı yüzlerinin ardında çok çirkindiler. boyalarını çıkarmalarından korkardı.

hiç palyaço da olamadı. yalnız ağları düzelten, getir-götür ayak işlerini yapan bir sakallı olarak kaldı sirkte...(üç nokta)

21 Ağustos 2007 Salı

kaçış

her şeyi bırakıp çekip gitmek, yanında yoldaşı her şeyi özleyip dönmek olmazsa yerinden kıpırdamayan bir azize.

beraberliklerinin sırrı ise bir saniyeden uzun sürmeyen bir yolculukta gizli.

teşekkür metni

içimdekilere ithafen...



hep istediniz, hiç üretmediniz.-biriniz üretebilmeyi istediyse de beceremedi, yüzüne gözüne bulaştırdı.- biriniz istediklerini gerçekleştirebilmesi için özgüven`e destek verdi, sakinlik onu izledi.

azimli olmak istediniz, azimlendikçe sıkılıp yoruldunuz. yorgunluk bileklerinizi ağrıttı, canınız yandıkça gülümsediniz. yukarıya baktı biri, diğeri hasetlenip yüzünü aşağıya bastırdı ötekinin.

kadın olmak istedik, kadınların asaletine özendik. biraz kadın biraz çocuk olduk... olamadık, karıştık. kavga ettik, hep kavga ettik...

hep kavga ettik; hep kavga ettik; hep kavga ettik; hep kavga ettik; hep kavga ettik... yaraladık. yaralandık. yaralar kanadı. kanayan yaralarımıza tuz bastırdık, kabuk bağlayanları kaldırıp yeniden kanattık bir yandan.

kadın olmayı istedik de... bekaretimizi korumak da vardı. çünkü riya`nın bir kez içine girmesine izin verdin mi, içine yuva yapardı. gelip yerleşmesin diye kalbimizin her çatlağını kireçle sıvadık, içini ziftle kapattık.[şimdi biri elini daldırsa kurumla kaplanacak. şaşkınlık!]

kötü-lük`ü gördük, zevklendik; iyi-lik`i gördük, zevklendik. görmediklerimizi de gördük, duvar arkasına koyduk. bulanıktı ya, seçilebilirdi. göremediklerimiz görebildiklerimiz oldukça dayanamadık, biri kartal gözlü`nün gözüne şiş soktu, yanındakinin dudağı kanadı. kulaklarımızı pamuklarla tıkadık ki dibe battıkça su kaçmasın.

sonra uyandık... gördük duyduk, konuştuk, sohbet ettik, dinledik, güldük, ağladık, sevindik, hissettik, tattık... bilemediğimizi bildik, bildiğimizi bilmezlikten geldik.

var ettiniz, teşekkürler. [belki de becerdiniz.]

16 Ağustos 2007 Perşembe

ego

birinin filminde figüranken kendiminkinde başrol oyuncusuyum. henüz ödül kapamadım ama ziyanı yok, yönetmen[o da ben] "stop" demeden galada elimde patlamış mısırla oturacağım.

yapacağım bunu...

boşluklar arasındaki uyum

iki veya daha fazla boşluk arasındaki ahenk; benzerlik, ortak nokta.

bir de asla karanlık değil. net de değil. bulanıkça bir şey. boşluk+boşluk+boşluk+boşluk+boşluk... görüntü bir gider bir gelir böyle, kafasına vurmak gerek arada aletin.

hele hele demiş ki nur yüzlü bir kızımız:
"...dediler ki hayat güzel eğriyi doğruyu bilenler,
dediler ki umut sürer insanları seversen eğer..."

arkasından da "yalan!" diye çığırıvermiş.

insan dediğin de bu ya, baştan sona çelişki[ne başı belli ne sonu belli]. acı dediğimiz de bu ya, uğruna dağlar deldiğimiz (dağ=bilek); uğruna kırmızı-beyaz şişeler devirdiğimiz (şişe=çınar); uğruna kafaları mayınla patlattığımız (kafa=bildiğin kafa). çelişki miydi? öyle geldi.

insan dediğin bu ya, aç ya! yedir yedir doymaz şişer. yedikçe o boşluklar büyür; boşluklar büyüdükçe ahengi azalır; mini mini olur merkezde birleşir o uyum çeperi. koskocası gözün görmediği sevimsiz noktaya döner. noktalar alır başını gider; birine yanaşır; öbürü kıskanır ona yanaşır; birleşe birleşe düğüm olur, toparlak olur.

düğümler gider birine yanaşır; öbürü kıskanır ona yanaşır. birleşir de "sen" olur, "ben" olur. insan olur. tende büyük, merkezde ufacık olur. insan olur işte.

insan gelir acıkır; acıktıkça ufalır nokta olur yeniden. noktalar birleşir...

her şey kıskançlıktan!

(31.05.2007)

Glosoli

anahtar.

Sigur Ros

...bir varmış, bir yokmuş. zamanların birinde(yakın geçmiş), şehirlerin birinde(yakın şehir) bir kız yaşarmış. bu kız internet denen alemi kendince kurcalarken sigur ros adlı adamların tınıları ile karşılaşmış. dinlemiş, dinlemiş, dinlemiş... tını hoşuna gitmiş elbet, ama o arada başka işlerle de uğraştığı için içine yerleşen tanımsız şeyden habersizmiş. sonra susamış, kalkıp mutfaktan bir bardak su alayım demiş. mutfağa girmiş, suyu doldurmuş. içerken içinden bir şey yükselmiş(meğer içine yerleşen tanımsız'ın dışarı çıkma çabası imiş bu, sonradan fark etmiş.) karnından başlayıp saçlarının ucuna kadar ulaşan şey, gözlerini bulduğunda bir damla olarak çıkmış dışarı. su içerken su diye maddelenmiş o da.

kız hiçbir şey olmamış gibi günlük işlerini yapmaya devam etmiş...

esoteq

janjanlı kağıt üstüne çiçek desenli ucuz ambalaj kağıdıyla kaplanmış[hani şu dokununca elinizi boyayanlardan]kırmızı satranç kutusu. içinde şah ile vezir dans ederken at ile kale ağız dalaşı yapıyor. piyonların her biri bir tarafa dağılmış, dikkatle izliyorlar komşularını. yıllarca kullanılmış olmanın öfkesi var içlerinde, bir de bağlılık.

...elinde janjanlı kağıt üstünde çiçek desenli ucuz ambalaj kağıdıyla kaplanmış[hani şu dokununca elinizi boyayanlardan] kırmızı satranç kutusu taşıyan bir adam. yüzünde muzip gülümsemesi. minicik beyin hücreleri "ne kadar sevinecek beni görünce!" demekte. adımlarına şarkıyla eşlik ediyor bir yandan, sayılar yardımcı. "biiir, ikiii, üç, dört, beeeş..."

...aynı anda melek yüzlü mutlu bir kız edası, beyaz parlak pabuçlu. belli ki sınavı iyi geçmiş, henüz lisede. çantası dizlerinin üzerinde, kulağında teknoloji zımbırtısı ile kurumuş yağmur lekeli otobüs camından bir görünüp bir kaybolan sokakları izliyor. bir kadınla çarpışıyor gözleri, camdan örtü silkeleyen kadın. bir görünüp bir kayboluyor kadın otobüs giderken.

...kadın sanki tüm öfkesini silkelediği örtüden alır gibi. sallandıkça uçuşan toz parçacıkları yine kadını buluyor, nefret edilene, ağzından burnundan girip bedenine karışıyor. kollarını sallarken ağzı da boş durmuyor, kelimeler sarf ediliyor içerde oturan kocaya, düşünmeden... israf!

...elinde gazetesi sabah mahmurluğundan kurtulamamış bıyıklı babanın kulakları pencerede örtü silkeleyen kadının sözcüklerini duymamaya odaklamış kendini, gözleri çalışmakta. tv`nin sesi bastırıyor gibi sözcükleri, belki azaltıyor, ama durduramıyor. bir kısmı vücudunu dışarı atıp kaçıp kurtulmak istiyor, bir "an" geçiyor aklında kaçma isteği, sonra köşedeki alçak masada ders çalışmaya çalışan çocuklarını görüp vazgeçiyor. düşüncesi buharlaşıyor geldiği yere doğru.

...çocuk bir kardeşine bakıyor, bir önündeki deftere. bir problem var belli, "ali parasının bir bölü beşi ile fıstık, kalanın yedi bölü ikisi ile fındık almış..." defter başında ali`nin parasını bulmaya çalışıyor cebi bembeyaz bir kumaş parçasından ibaret olan çocuk. bir de fıstık çekiyor canı "ne güzel olurdu şimdi!" derken berrak su dolu kafası[o su kirleniyor sonra, yaşla doğru orantılı... yazık!].

esoteq?

esoteq, janjanlı kağıt üstüne çiçek desenli ucuz ambalaj kağıdıyla kaplanmış[hani şu dokununca elinizi boyayanlardan] kırmızı satranç kutusunun üzerindeki toz parçası. nefesle uçup rüzgarla bir arabanın üzerine konuyor...